Sulu Kek Tarifi

Sulu Kek Tarifi
Sulu Kek Tarifi

Malzemeler

3yumurta
10 yemek kaşığı şeker
10 yemek kaşığı un
8 yemek kaşığı su
8 yemek kaşığı sıvı yağ
Kabartma tozu
Vanilya
kakao

Tarifi

Öncelikle yumurta ve şekerler güzelce çırpılır. İyice beyazlayıncaya kadar.
Daha sonra önce sıvı malzemeler daha sonrada kuru malzemeler katılarak karışım hazırlanır.
Yağlanmış unlanmış kek kalıbına yarısı konularak yayılır kalan hamura kakao ilave edilip karıştırılarak üzerine konulur ve fırında pişirilip servis yapılır.


Sulu Kek Tarifi

Mantarlı Börek Tarifi

Mantarlı Börek Tarifi
Mantarlı Börek Tarifi

Malzemeler

3 yufka
½ su bardağı sıvı yağ
1 su bardağı süt
1 su bardağı yoğurt
2 yumurta
1 kg mantar
3 orta boy kuru soğan
Baharat, tuz

Tarifi

Öncelikle mantarlar yıkanıp biraz haşlanır. Bu arada soğanlar sıvı yağda renkleri sararıncaya kadar kavrulur.
Haşlanan mantarlar küçük doğranarak onlarda ayrıca bir miktar sotelenir.
Daha sonra Kavrulmuş soğanlarla karıştırılıp baharatlar ve tuz ilave edilerek soğumaya bırakılır. (bu aşamada istenirse kıyılmış maydanozda ilave edilebilir).
Bu arada yumurta, yoğurt, süt ve yağ çırpılarak bir sos yapılır.
Yufkalar ortadan ikiye kesilip yarım daire oluşturulur.
Üzerine sostan bolca sürülüp geniş kenarına mantarlı harç boydan boya yayılıp sigara böreği gibi sarılır.
Sarılan uzun yufkalar tepsinin ortasından başlayarak kol böreğindeki gibi tüm yufkalar bitinceye kadar sarılır.
Son olarak kalan sos üzerine serpilip sıcak fırında pişirilip servis yapılır.


Mantarlı Börek Tarifi

Serme Börek Tarifi

Serme Börek Tarifi
Serme Börek Tarifi

Malzemeler

4-5 adet yufka
1 su bardağı sıvı yağ
1 su bardağı süt
2 yumurta
İçi
Peynir
Maydanoz

Tarifi

Öncelikle Peynir rendelenir içerisine kıyılmış maydanoz konularak iç hazırlanır. (İstediğiniz peyniri kullanabilirsiniz ben genellikle beyaz peynir kullanıyorum ama varsa birazda tulum peyniri ilave ediyorum çok güzel oluyor)
Daha sonra ayrı bir kapta yumurta, yağ ve süt çırpılarak böreğin sosu hazırlanır.
Son olarak bir tepsi yağlanır ve yufkalar dörde bölünerek yavaş yapaş tepsiye yerleştirilir.
Her yufka konulduğunda araya sos konulur.
Yufkanın yarısı tepsiye döşendikten sonra araya iç malzemesi yayılıp kalan yufka aynı şekilde peynirin üzerine soslanarak konulur.
Tüm yufkalar bittikten sonra kalan sos tepsinin en üstüne yayılarak börek fırında kızarana kadar pişirilip sıcak servis yapılır.


Serme Börek Tarifi

Biberli Ekmek Tarifi

Biberli Ekmek Tarifi
Biberli Ekmek Tarifi

Malzemeler

2 kase un
1,5 kase su
½ paket yaş maya
İçi:
1 orta boy kuru soğan
1 çorba kaşığı biber salçası
1çorba kaşığı susam

Tarifi

Un su maya ve tuz ile yumuşak bir hamur yapılır. Hamur mayalandırılır.
Mayalanan hamur yalpanmış tepsiye yayılır.
Hamur mayalanırken içi hazırlanır.
Bunun için soğanlar incecik kıyılır. Sıvı yağda kızartılır.
Üzerine biber salçası ilave edilip 1-2 dakika daha kavrulur.
Son olarak susam ilave edilip ocak kapatılır.
Hazırlanan sos tepsiye yayılmış hamurun üzerine sürülür.
Fırında pişirilip sıcak sıcak servis yapılır.


Biberli Ekmek Tarifi

Soslu Kabak Mücveri Tarifi

Soslu Kabak Mücveri Tarifi
Soslu Kabak Mücveri Tarifi

Malzemeler

5 adet orta boy kabak
1 yumurta
3 yemek kaşığı un
1 yemek kaşığı tuzot
½ demet dereotu
SOS:
3 yemek kaşığı sıvı yağ
1 tatlı kaşığı un
1 yemek kaşığı domates salçası
2 diş sarımsak
2 adet kesme şeker
baharat

Tarifi

Öncelikle sos hazırlanıp bir kenara konulur.
Bunun için tüm malzemeler karıştırılıp ocak üzerinde 4-5 dk. pişirilir.
Eğer kıvamı çok koyu olursa bir miktar su ilavesi ile sos açılır.
Mücver için kabaklar rendelenir, dereotu doğranır ve diğer tüm malzemeler konulup bir karışım hazırlanır.
Hazırlanan karışımdan birer kaşık alınıp kızgın yağda kızartılır.
Kızaran mücverler sarımsaklı yoğurt ve sosla servis yapılır.


Soslu Kabak Mücveri Tarifi

Azerbaycan Mantısı Tarifi

Azerbaycan Mantısı Tarifi
Azerbaycan Mantısı Tarifi

Malzemeler

Hamur için:
2 su bardağı un
½ çay kaşığı tuz
1 yumurta
2/3 su bardağı ılık su
İçi için:
250 gr kıyma
1 adet kiçik baş soğan
½ çay kaşığı tuz
¼ çay kaşığı karabiber
Suyu için:
3 yemek kaşığı sıvı yağ v? ya tere yağı
1 adet kiçik baş soğan
1 yemek kaşığı salça (zevke göre)
½ tatlı kaşığı tuz
8 bardak su
Üstüne serpiştirmek için:
kuru nane

Tarifi

Un, tuz, yumurta v? suyu karıştırp yumuşak bir hamur elde edinceye kadar yoğurun. İçini hazırlayana kadar hamuru dinlendirin.
İçi hazırlamak için, kıymayı, soğanı, tuz v? karabiberi koyup, güzelce yoğurun.
1 mm kalınlığında yufkalar açın.
Açdığınız yufkaları mantı hamuru şeklinde küçük küçük kesin.
Kestiğiniz yufkaların içine hazırlanan içten koyup uçlarını resimdeki gibi birleşdirin.
Düşberenin suyunun hazırlanışı.
Bunun için kızgın yağda soğanları kavurun.
İsteğe göre salçayı ilave edin v? karıştıra karıştıra yarım dakika pişirin.
Tuz ilave edip karıştırın.
Sonra su ilave edip, kaynatın.
Ateşin altını bir az azaltın.
Düşbereleri tencereye boşaltıb tahminen 7-10 dakika pişirin.
Pişen düşbereler suyun üzerine çıkacak.
Kaselere koyup, üstüne kuru nan? serperek servis yapın.


Azerbaycan Mantısı Tarifi

Akdeniz Pizza Tarifi

Akdeniz Pizza Tarifi
Akdeniz Pizza Tarifi

Malzemeler

Pizza Hamuru için;
125 gr buğday unu
7 çorba kaşığı su
1 çorba kaşığı ılık su (mayayı eritmek için)
1 çay kaşığı tozşeker
1 tutam tuz
1 çay yaş maya
Pizza Sosu için;
1 domates
2 yaprak taze fesleğen
1 dal taze kekik
Yarım diş sarımsak
Damak tadınıza göre tuz, karabiber
Üzeri için;
1 kâse rendelenmiş kaşar peynir
2 yemek kaşığı temizlenmiş siyah zeytin
2 adet orta boy domates (dilimlenmiş)

Tarifi

Pizza hamurunu hazırlamak için; mayayı bir çorba kaşığı ılık suda eritin.
Yoğurma kabına unu alıp tuz ve şekeri ilave edip karıştırın.
Unun ortasını havuz gibi açıp mayayı ve yavaş yavaş suyu ilave edin.
Pürüzsüz bir hamur elde edinceye kadar yoğurun.
Hamurun üzerine nemli bir bez örtüp buzdolabında 1 saat bekletin.
Pizza hamuru buzdolabında beklerken sosunu hazırlamak için domatesin kabuğunu soyup küp şeklinde doğrayın.
Mutfak robotuna doğranmış domates ve sos için gerekli malzemeleri alıp iyice karıştırın ve çekin.
Elde ettiğiniz sosu cam bir kâseye aktarın.
Dinlenen pizza hamurunu dolaptan çıkarıp orta kalınlıkta merdane ile açın.
Yuvarlak açtığınız pizza hamurunu yağlanmış fırın tepsisine dikkatlice yayın.
Üzerine domatesli fesleğenli sosu sürün.
Önceden ısıtılmış 180 derece fırında yaklaşık 20 dakika pişirin.
Pizza tepsisini fırından çıkarıp üzerini kaşar peynirle kaplayın.
Doğranmış domates ve siyah zeytini üzerine serpiştirin.
Tekrar fırına sürüp peynir eriyene kadar pişirin.
Pişen pizzayı fırından çıkarıp hafif ılındıktan sonra dilimleyin.
Afiyet olsun.


Akdeniz Pizza Tarifi

Mantarlı Sebze Yemeği Tarifi

Mantarlı Sebze Yemeği Tarifi
Mantarlı Sebze Yemeği Tarifi

Malzemeler

1/2 kg mantar
200 gr karnabahar
200 gr brokoli
½ su bardağı sıvı yağ
1 yemek kaşığı salça

Tarif

Mantarlar yıkanıp doğranıp bir tencereye konulup kendi suyunu çekinceye kadar pişirilir.
Daha sonra salça ve sıvı yağ ilavesi ile hafif kavrulur.
Son olarak üzerine küçük çiçeklere ayrılmış karnabahar ve brokoli ilave edilip su ve tuz ilavesi ile sebzeler yumuşayıncaya kadar pişirilir.


Mantarlı Sebze Yemeği Tarifi

Beş Şehir Kitap Özeti

Beş Şehir Kitap Özeti
Beş Şehir Kitap Özeti

Ahmet Hamdi TANPINAR – Beş Şehir
Yazarımızın en önemli kitaplarından biri olan bu eserde beş şehir ele alınmaktadır. Bu şehirler: İstanbul, Ankara, Konya, Er­zurum, Bursa şehirleridir. Tanpınar, bu kitabın konusu için: ‘Hayatımızda kaybolan şeylerin ardından duyulan üzüntü ile yeniye karşı beslenen iştiyaktır.’ demiştir. Ahmet Hamdi Tanpınar‘ın sürükleyici anlatımı, etkileyici üslubu ve mükemmel gözlemleri bir araya gelince edebiyatımızın en önemli eserlerinden biri ortaya çıkmıştır, Türk Edebiyatında en değerli denemelerden kabul edilmektedir. Ahmet Hamdi‘nin bu dışında MEB tarafından, Sahnenin Dışındakiler adlı eseri de Yüz Temel Eser arasında seçilmiştir.

Beş Şehir Özeti

İstanbul

Asıl İstanbul, yani surlardan beride olan minareyle cami­lerin şehri, Beyoğlu, Boğaziçi, Üsküdar, Erenköy tarafları, Çekmeceler, Bentler, Adalar, bir şehrin içinde âdeta başka başka coğrafyalar gibi kendi güzellikleriyle bizde ayrı ayrı duygular uyandıran, hayalimize başka türlü yaşama şekilleri ilham eden peyzajlardır.

Her İstanbullu az çok şairdir; çünkü irade ve zekâsıyla yeni şekiller yaratmasa bile, büyüye çok benzeyen bir mu­hayyile oyunu içinde yaşar. Ve bu, tarihten gündelik hayata, aşktan sofraya kadar genişler.
“Teşrinler geldi, lüfer mevsimi başlayacak.” Yahut “Ni­sandayız, Boğaz sırtlarında erguvanlar açmıştır.” diye düşün­mek, yaşadığımız anı efsaneleştirmeye yetişir. Eski İstanbullu­lar bu masalın içinde ve sadece onunla yaşarlardı.

Bugün mahalle kalmadı. Yalnız şehrin şurasına burasına dağılmış, eski, fakir mahalleliler var. Birbirlerinin hatrını sor­mak, bir kahvelerini içmek, geçmiş zamanı beraberce anmak için zaman zaman gömüldükleri köşeden çıkan, bin türlü zah­mete katlanarak semt semt dolaşan ihtiyar mahalleliler…
Bugünün mahallesi artık eskiden olduğu gibi her uzvu birbirine bağlı yaşayan topluluk değildir; sadece belediye teş­kilatının bir cüzü olarak mevcuttur. Zaten mahallenin yerini yavaş yavaş alt kattaki üsttekinden habersiz, ölümüne, diri­mine kayıtsız, küçük bir Babil gibi, her penceresinden ayrı bir radyo merkezinin nağmesi taşan apartman aldı.

Beylerbeyi’nde, Emirgan’da, Kandilli veya İstinye’de gü­nün her saati birbirinden ayrı şeylerdir. Beykoz, Çubuklu, a-ğaçlarının serin gölgesinde henüz son rüyalarını üstlerinden atmaya çalışırken Yeniköy ve Büyükdere gözlerinin ta içine batan güneşle erkenden uyanırlar. Kuzguncuk’ta sular, sahil boyunca, arasına tek tük sümbül karışmış bir menekşe tarlası gibi mahmur külçelenirken, ince bir sis tabakasının büyük zambaklar gibi kestiği İstanbul minareleri kendi hayallerinden daha beyaz bir aydınlığa benzer.

Ankara

Belki Millî Mücadele yıllarının bıraktığı bir tesirdir, belki doğrudan doğruya çelik zırhlarını giymiş ortada dolaşan bir eski zaman silahşoruna benzeyen kalesinin bir telkinidir; An­kara, bana daima dasitani ve muharip göründü. Şurası var ki şehrin vaziyeti de buna müsaittir. Daha uzaktan gözümüze çarpan şey iki yassı tepenin arasındaki geçidiyle tabii bir is­tihkam manzarasıdır…..
Ankara, uzun tarihinin şaşırtıcı terkipleriyle doludur, Anırlm içinde uğradığı istilalar, üst üste yangınlar ve yağmalar, şehir­de geçen zamanların pek az eserini bırakmıştır. Acayip bir karışıklık içinde bu tarih daima insanın gözü önündedir. Türk kültürünün kendinden evvel gelmiş medeniyetlerden kalan şeylerle bu kadar canlı surette rastgele karıştığı, haşır neşir ol­duğu pek az yer vardır….

Konya

Konya, bozkırın tam çocuğudur. Onun gibi kendini gizle­yen esrarlı bir güzelliği vardır. Bozkırın kendini gizleyen esrarlı bir güzelliği vardır. Bozkır kendine bir serap çeşnisi vermek­ten hoşlanır. Konya’ya hangi yoldan girerseniz girin sizi bu serap vehmi karşılar. Çok arızalı bir arazinin arasından ufka daima bir ışık oyunu, bir rüya gibi takılır. Serin gölgeleri ve çeşmeleri susuzluğumuza uzaktan gülen bu rüya, yolun her dirseğinde siline kaybola büyür, genişler ve sonunda kendini­zi Selçuklu Sultanlarının şehrinde bulursunuz.

Mevlana şairdir. Şiiri inkâr etmesine, küçük görmesine rağmen Şark’in en büyük şairlerinden biridir. Nasıl Garp Or­ta Çağı,bütün azap korkusu, içtimai düzen veya düzensizliği ile rahmaniyet iştiyakı ve adalet susuzluğu ile Dante’nin ese­rinde toplanırsa, Müslüman Şark’ta bütün varlık hikmeti, Hakk’la Hakk olmak ihtirası ve cezbesiyle Divan-ı Kebir’dedir.

Erzurum

Hiçbir yerde memleketin Birinci Cihan Harbi’nde geçir­diği tecrübenin acılığı burada olduğu kadar vuzuhla görülemezdi. Bu, eski ressamların tasvir etmekten hoşlandığı şekil­de, ölümün zaferi idi. Dört yıl, bu dağlarda kurtlara insan etinden ziyafetler çekilmiş, ölüm her yana dolu dizgin saldır­mış, seçmeden avlamıştı. Uğursuz tırpan durmadan, bir saat rakkası gibi işlemiş, rast geldiği her şeyi biçmişti. Bununla be­raber, nüfusu altmış binden sekiz bine inen Erzurum Millî Mücadeleye ön ayak olmuş, Ermenistan zaferini idrak etmiş, yavaş yavaş sağ kalan hemşerilerini toplamaya başlamıştı.
Erzurum Türk tarihine, Türk coğrafyasına 1945 metre­den bakar. Şehrin macerası düşünülürse, bu yükseklik daima göz önünde tutulması gereken bir şey olur. Malazgirt Zaferi­nin açtığı gedikten yeni vatana giren cedlerimizin fethettikleri büyük, merkezi şehirlerden biridir.
Tarihimizin ikinci dönüm yerinde, Millî Mücadelenin ilk temeli gene Erzurum’da atılır. Her şeye rağmen hür, müstakil yaşamak iradesi, ilkin bu kartal yuvasında kanatlanır. Ata­türk, Erzurum’dan işe başlar. Tıpkı ilk fatihler gibi oradan A-nadolu’nun içine doğru yürür; ordan bnşlavnrnk yurdumuzu, milletimizin tarihî haklan adına yeni Uışl.m İrilininiz.

Bursa

Bu devir, haddi zatında bir mucize, bir kahramanlık ve ruhaniyet devri olduğu için, Bursa, Türk ruhunun en halis ölçülerine kendiliğinden sahiptir, denebilir. Bu hakikati gayet iyi gören ve anlayan Evliya Çelebi, Bursa’dan bahsederken “Ruhaniyetli bir şehirdir.” der.
İster istemez sayarsınız: Gümüşlü, Muradiye, Yeşil, Nilü­fer Hatun, Geyikli Baba, Emir Sultan, Konuralp… Bunlar ha­kikaten bir şehrin semt ve mahalle adları; yahut tıpkı bizim gi­bi muayyen bir zaman içinde yaşamış birtakım insanların anıldıkları isimler midir? Hepsinin mazi dediğimiz o uzak ma­sal ülkesinden toplanmış hususi renkleri, çok hususi aydınlıklan ve geçmiş zamana ait bütün duygularda olcluğu gibi çok hasretli lezzetleri vardır…
Bu kuruluş asrından sonra Bursa, sevdiği ve büyük işler­de o kadar yardım ettiği erkeği tarafından unutulmuş, boş sa­rayının odalarında tek başına dolaşıp içlenen, gümüş kaplı küçük el aynalarında saçlarına düşmeye başlayan akları sey­rede ede ihtiyarlayan eski masal sultanlarına benzer. İlk önce Edirne’nin kendisine ortak olmasına, sonra İstanbul’un tercih edilmesine kim bilir ne kadar üzülmüş ve nasıl için için ağ­lamıştır.
Evliya Çelebi, Bursa çeşmelerinden bahsettikten sonra sözü, “Velhasıl Bursa sudan ibarettir.” diyerek bitirir. Canım Evliya! Şimdi Bursa’da asıl zamanın yanı başında, bizim için on­dan daha başka ve daha derin olarak mevcut olan ikinci za­manı yapan şeyin ne olduğunu öğrenmiş gibiyim. Bu ses ve onun etrafı kucaklayan, her dokunduğu şeyin özünü bir ebe­diyette tekrarlayan akisleri, bu mevsimlerin ve düşüncelerin ezeli aynası, zamanın üç çizgisini birden veren tılsımlı bir ay­nadır. Sanatın aynası da bundan başka bir şey değildir.


Beş Şehir Kitap Özeti

Elif Şafak Aşk Kitap Özeti

Elif Şafak Aşk Kitap Özeti
Elif Şafak – Aşk Kitap Özeti

Kitabın Adı: Aşk
Kitabın Yazarı: Elif Şafak
Yayınevi: Doğan Kitap

KİTAP HAKKINDA
Ya ortasındasındır AŞK’ın merkezinde; ya da dışındasındır hasretinde..

Ella Rubinntain (40) Amerikalı bir ev kadınıdır. Tipik burjuva değerlerinin hâkim olduğu oldukça varlıklı bir ailesi düzenli ve görünüşte ‘sorunsuz’ bir evliliği vardır. Üç çocuğunu da büyüttükten sonra bir yayınevinde editör-asistanı olarak iş bulur; görevi A. Z. Zahara adlı tanınmamış bir yazarın tasavvuf felsefesini konu alan tarihi romanını değerlendirmektir.

Ancak hayatının kritik bir döneminde eline aldığı bu kitap hiç beklemediği bir şekilde Ella’yı derinden sarsacak dünyevi aşkı keşfetmek adına zorlu ve tehlikeli bir yolculuğa çıkmasına neden olacaktır.

Hayatlarımızın durgun gölünü dalgalandıran taş misali yüzleşmek zorunda olduğumuz sıkıntılar acılar… ve aşkın peşinde kat etmek zorunda olduğumuz zorlu yollar ödediğimiz bedeller…

Aşk… kitap içinde bir kitap hayatın anlamı peşinde bir aşk macerası…
Aşk… Elif Şafak’tan arayışa gerçeğe ve keşfetmeye dair bir roman.


Elif Şafak Aşk Kitap Özeti

Don Kişot Kitap Özeti

Don Kişot Kitap Özeti
Don Kişot Kitap Özeti (Cervantes)

İspanya Meça Kenti’nin köylerinden biride elli yaşlarında soylu bir adam yaşardı. Bu adam boş zamanlarını şövalye romanları okuyarak geçirirdi. Bu onda öyle bir tutku haline gelmişti ki kendini okuduğu romlarda anlatılan “gezici şövalye” olarak görmeye başlamıştı. Artık o evinde oturamazdı Romalarda olduğu gibi zırhını ve silahlarını alıp serüvenden serüvene koşmalıydı. Fakat bir eksiği vardı okuduğu romanlarda her şövalyenin yaptığı kahramanlıkları adadığı bir prensesi olurdu. Prenses olarak kendi köyünde yaşayan ve çok güzel bir kız olan Aldonz Lorence’yi seçtikten sonra yola koyuldu yolda kendisinin şövalye ilan ettirmediğini hatırladı bu yüzden yolda gördüğü ilk kişiye kendini şövalye ilan ettirecekti. Biraz daha yol aldıktan sonra bir han gördü bu hanı bir şatoya benzetti içindede kendini şövalye ilan edecek bir soylunun yaşadığını düşündü. Hancı Don Kişot’u ilk gördüğünde onun nasıl bir insan olduğunu ve onun suyuna gitmeyi kendisi için uygun olacağını düşündü ve Don Kişot’un isteğini geri çevirmedi. Sabaha karşı uydurma bir tören düzenleyip Don Kişot’u şövalye ilan ettiler. Hancı şövalyeye iyi bir şövalyenin parasının ve bir seyisinin olmasını gerektiğini söyler. Buna inan Don Kişot köyüne dünüp biraz para ve birde seyis bulmaya karar verir. Dönüş yolunda bir grup tüccarla karşılaşır ve onları duelloya davet eder düello esnasında atından düşen sövalye birde dayak yer. Olaydan sonra oradan geçmekte olan bir köylü tarafından bulunur ve köyüne getirilir. Köye döndüğünde ailesi onu bu işten vaz geçirmeye çalışsada o gezici şövalye olmaya kararlıdır. Yanına kendi köyünde yaşayan Sanşo Panza bir delikanlıyı seyis olarak almak ister. Delikanlıyı ikna ettikten sonra sabah erkenden yola koyulurlar. Bir süre yol aldıktan sonra bir ovaya vardılar. Burada birçok yel değirmeni vardır ve Don Kişot bunları dev sanarak üzerlerine yürümeye başlar seyisinin tüm engellemelerine rağmen vazgeçmez atını tüm gücüyle en yakındaki yel değirmenine sürmeye başlar. Hayali bir deve saldıran şövalye yel değirmenin kanadına takılarak yirmi metre ileri fırladı. Don Kişot kendine geldikten sonra tekrar yola Lapice limanına doğru yola çıkarlar. Yolculuk sırasında kendileri yorgun hisseden çift biraz mola verirler. Bu sırada bir grup katırcının Don Kişot’un atının eğerini ve Sanşo Panza’nın eşeğinin yüklerini çalmaya çalıştığını geçte olsa fark ederler ve katırcılarla kavga eden Don ve Sanço kavgadan bir hayli kötü durumda çıkarlar.
Zor da olsa kendilerini bir hana atarlar içeriye perişan halde girdiklerini gören hancı karısı ve kızı onlara yardım ederler yaralarını sararlar. Birkaç gün sonra handan ayrılı ve yeniden yola koyulurlar.
Yolculuk sırasında yolun karşısından kendilerine doğru gelen bir atlı görürler. Atlının başındaki gümüş tası Mambrrinin büyülü miğferi sanır ve adama saldırır adam canını kurtarmak için her şeyini bırakır ve kaçar. Aslında adam bir berber ve kafasındaki tasta yağmurdan korumak için taktığı bir traş tasıydı. Sonra yeniden yola koyulurlar.
Yine yolculuk sırasında bir kalabalık gördüler ve bu kişiler zincirlerle birlerine bağlı idiler Sanço bunların birer şuçlu olduklarını anladı ve efendisini bu adamlardan uzak durması konusunda uyardı fakat Don Kişot gezici şövalyenin görevleri arsında bu durumdaki kişileri kurtarmak ta olduğunu savunarak onların yanlarına gitti. Onlara eşlik eden şövalyelere saldırarak suçluların serbest kalmasını sağladı. Buna karşılık olarak Don Kişot suçluları prensesi ilan ettiği Aldonz Lorence’ya göndermek isteyince mahkumlar Don Kişotu taşlarlar ve hepsi kendi yoluna gider.
Kara Dağa doğru yola koyulan kahramanlarımız oraya vardıkların birkaç gün dinlemeye karara veriler. Burada Don Kişot’un aklına dünya şövalyelerinin en kahramanı olan Aamadis de Gaules’ün yaptığını yapıp tuhaf delilikler yapıp çile çekecek ve onları prensesine adayacaktı. Prensesin bunlardan haberdar olması içinde seyisiyle bir mektup yazıp ona gönderdi. Seyis bir hanın yanından geçerken köylüsü olan papaz ve berberi gördü papaz ve berber Don Kişotu gezici şövalyelikten vaz geçirmek istiyorlardı. Sançodan Don Kişotun yerini öğrenip bir plan yaparak Don Kişotu yeniden köyüne götürdüler. Fakat Don Kişot ve seyisinin bu işten vazgeçmeye niyetleri yoktur. Bir plan yaparak evden kaçmayı başarırlar. Bu kaçışa sinirlenen Don Kişotun ailesi ve arkadaşlar berber ve papaz bu kaçıştan Sançoyu sorumlu tutmaktadırlar. Don Kişotu eve getire bilmek için tekrar plan yaparlar. Bu sefer berber bir gezici şövalye kılığına girip Don Kiştu yenicek ve şartlarını ona kabul ettirecektir. Fakat işler umduğu gibi gitmez ve dövüşü kayıp eder bunun sonucunda berber Don Kişotun şartlarını kabule etmek zorunda kalır.

Don Kişot Saragosa doğru yola çıkar. Saragos yolunda kocaman ve üzerinde renk renk bayraklar olan bir yük arabasını durduran Don Kişot onun krala altın götürdüğünü sanmaktadır. Abracıyı sorgular. Abracı arabadaki kafesin içinde iki Afrika aslanı bulunduğunu söyler. Don Kişot a göre bu Fresto adında bir büyücünü işidir ve bu yüzden aslanlar savaşma ister. Abracıya zorla aslan kafeslerinin kapısını açtırır. Arabanın etrafında aslan bakıcısından başka kimse kalmamıştır. Bakıcının kapıları açmasına rağmen aslanlar dışarı çıkmak istemez. Don Kişot asların kendiden korktuğunu düşünür ve kapıların kapatılmasına izin verir.
Aslan serüveninden sonra Don Kişot bir köy düğününe katılır. Düğünde ters giden olayları düzeltir. İki sevenin birbirine kavuşmasını sağlar. Daha sonra Saragosa doğru yola koyulurlar.
Saragosa doğru ilerlerken yolları Dük ve Düşeşle kesişir. Dük ve Düşeş onların komik öykülerini duymuşlar şakayı ve eğlenceyi seven bu insanlar. Bunları ağırlamak bu soyluların tek düze yaşantısında bir değişiklik yaratacaktır diye düşünürler. Onlara gerçek Şövalye ve dünyanın en üstün seyisi muamelesi göstererek eğleneceklerdi. Don Kişot ve Sanço şato da misafir edildi şato halkı da bu eğlencelere katıldı. Sanço bir yere vali olmayı çok isteyen biriydi. Bunu öğrenen Dük Sançoya bir oyun oynayarak onu bir yere vali olarak atadı. Don Kişot ve Sançonun yolları burada ayrılmıştı. Sanço’nun geçici valiliğinden hemen herkes memnundu . Etrafındakiler bir köylünün bu kadar akıllı sağ duyu sahibi olmasına hayrandı emir ve önlemler çok akıllıca idi. Dük bile valinin ipe sapa gelmez işlerine gülsede çoğu zaman Sanço’yu övmek durumunda kalıyordu. Bazıları ise artık bu oyununu bitmesini istiyordu. Bu geclerden birinde vali Sanço dinlenmeye çekildiğinde olağan dışı sesler duyan Sanço yaşadığı olaylı geceden sonra işiden iğrendi. Oyunu tertipleyenler. İşi bu kadar ileri götürdüklerinden dolayı pişman olmuşlardı. Sanço olaylı gecenin sonunda eşeğini alarak valilikten vazgeçip köyünün yolunu tuttu.
Valiliğin sorunlarının eşeğinin yanında Don Kişot’un dostluğunun yanında kıymeti olmadığını anlamıştı. Şuanda efendisi ne yapıyordu acaba?
Sanço sonunda şatoda yaşadıklarının hatırladıkça Dük ve çevresindekilerin onlarla alay ettiklerini fark ediyordu.
Don Kişot’tan ayrıldığına çok pişmandı. Onu dünya zenginliklerine feda ettiğini düşündü. Onun yüzüne nasıl bakacaktı. Bu düşüncelerle ilerlerken eşeği ile beraber bir kuyuya düştü. Akşama kadar uğraştı kuyudan çıkamadı. Dışarıdan bir gürültü işitti yardım istedi. Gelen Don Kişot’tu. Epey uğraştıktan sonra Don Kişot Sanço’yu kuyudan çıkarttı. İkisi birlikte uğraşıp Sanço’nun eşeğini de çıkartılar.
Don Kişot’ta Dük’ün kendisi ile alay ettiğinin fark edip şatodan ayrılmıştı. Beraber yeni serüvenlere doğru kucak açarak Barselona’ya doğru yöneldiler. Sonunda Barselona’nın surlarına vardılar. Bir sabah sahilde seyisi ile gezinen Don Kişot kendi gibi zırhlı bir şövalye ile karşılaştı. Adam beyaz ay şövalyesi olduğunu söyledi ve çarpışmaya karar verdiler. Bu sırada oradan geçen Barcelon’a valisi onları en doğrusu cirit oyunu düzenlemek olduğunu söyledi. Beyaz Ay şövalyesi Don Kişot’u yenerek Don Kişot’tan 1 yıl boyunca şatosuna çekilmesini istedi. Don Kişot kabul etti. Beyaz Ay şovalyesi aslında Don Kişotun dostu berber idi.
Köylerine dönerler iken Don Kişot şatosunu gördüğünde “Bütün yaptıklarımın delilik olduğunu anladım. Benimle alay ettiklerini şimdi anlıyorum.” Dedi ve özür diledi. Don Kişot şatosunu döndüğü günden beri hasta idi ve günden güne eriyordu. Don Kişot bir gün papaz ve berberle konuşup Allah’ın ona aklını yeniden bağışladığını ve artık Don Kişot olmadığını söyledi. şövalye öykülerine inanmadığını belirtti. Bir süre sonra herkesi toplayıp notere son arzularını yazdırdı. Bu günün akşam saatlerinde huzurlu ve sakindi. Şatonun yakınındaki bir çalılıkta karatavukların sesi gürgen dalında öten güvercinin sesi duyuluyordu. Don Kişot dünyadan gelen bu selama gülümsedi sonra temiz ve günahsız ruhunu Allah’a teslim etti.


Don Kişot Kitap Özeti

Denizler Altında 20.000 Fersah Kitap Özeti

Denizler Altında 20.000 Fersah Kitap Özeti
Denizler Altında 20.000 Fersah Kitap Özeti

Jules VERNE – Denizler Altında 20.000 Fersah
1866 yılında bir deniz yarattığı bir çok gemi batırmış. Geceleyin fosforlu ışıklar saçıyordu. Toplum canavarın ortadan kaldırılmasını istiyordu. Bunun üzerine Abraham Lincoln firkateyni hazırlandı. Firkateyne bu konuda uzman olan Mr. Aronnax da (Paris müzesi Profesörü ,kitabın hayali yazarı) davet edildi .Bunun üzerine Mr. Aronnax sadık uşağı Conseil’le gitmeye karar verdi.
Geminin kaptanı canavarı görene iki bin dolar vereceği için herkes güvertede canavar gözlüyordu. Kanadalı zıpkıncı , Ned Land canavara inanmıyordu . Mr. Arronnax basınçla ilgili hesaplar yaparak canavarın çok büyük olduğunu saptadı. 31.15 Enlem ve 136.42 Boylamında canavar Ned Land tarafından görüldü. Bu haber üzerine motorlar tam yol çalışmaya başladı. Amerikan Deniz donanmasının en hızlı gemisi bile canavarın hızına erişemiyordu. Canavara topla ateş edildi. Canavar vuruldu. Birden canavar suya battı. Ardından geminin yarısı suyla kaplandı. Ned Land, Mr. Arronnax, Conseil denize düştüler.
Kendilerini bir kamarada buldular. Denizaltı mürettebattıyla çeşitli dillerden iletişim kurmaya çalıştılar . Kamarot yemeklerini getirdi. Sofrada bilmedikleri yiyecekler vardı. Tabakların üstünde ‘N’ Harfi vardı.
Kaptan odaya girdi . Bağımsız olacaklardı. Fakat kendisine itaat edeceklerine dahi şeref sözü aldı. Kaptan Nemo Natilius’un kaptanıydı. Kaptan Nemo Mr. Arronnax’a geminin bölümlerini gösterdi. Bir odada Dünyaca ünlü ressamların eserleri vardı . Başka bir yerde paha biçilmez inciler ve deniz kabukları duruyordu.
Gemide her şey sodyumdan elde edilen elektrikle çalışıyordu. Nautilus için toplam 350000 sterlin harcanmıştır.
Denizlerde kıtalardaki gibi nehirler vardır. Golf Strim akıntısı Bengal Körfezinden başlayıp Malaka Körfezinden geçip Kuzey Pasifiğe dönüyor. Mr Arronnax iki saat Çin Denizindeki balıkları izliyor.
Ertesi gün Kaptan Mr. Arronnax’ı Crespo denizaltı ormanında ava davet etti. Profesör daveti kabul etti. Burada deniz adamı kıyafetinden daha rahat bir kıyafet kullandılar. Ormanda ağaçların dalları dimdikti. Hayvanlarla bitkilerin türü birbirine çok benziyordu.
Natilus Sandwich Adalarının yanındaki denizin derinliği zannedildiği gibi7200 metre değil 3600 metre olduğunu saptıyor . Natilus iki Fransız tüccar gemisi olan Boussole ve Astrolabe’nin battığı yer olan Vanikaro’yu ziyaret etti. Burada (denizin altında) iki volkanik dağ vardı. MR.Aronnax lavların ateş çıkartmadığını için şaşırdı. Çünkü oksijen olmadığı için ateş çıkarmıyordu. Batan teknelerin gönderilmesi 16.Kral Louis tarafından yollanmış.
Natilus’un havayı temizleme sitemi tıpkı balinaların ki gibiydi. Balinalar gibi temiz hava deposunu doldururken su fışkırtıyordu. Gemide arıza çıktığından Papua sahilinde durdu. Taze et yemek için Ned Land , Conseil ve Mr.Aronnax ava çıktılar. Ned Land ekmek ağacının meyvalarını topladı. Bol bol avlandılar. Adadan ayrılırken yerliler saldırıya geçtiler. Hemen sandalla binip Natilus’a gittiler. Arıza giderildi. Yerliler Natilus’a doğru saldırıya geçtiler. Natilus’un kapağı açıktı. Yerliler tırmanmaya başladı. Mr. Arronnax telaş içindeydi, fakat Kaptan Nemo yerliler içeriye girmek üzere oldukları halde telaş yapmıyordu. Yerliler yıldırım çarpmış gibi yere düştüler. Ned Land olayı merak etti ve güverteye deydi. O da yıldırım çarpmışa döndü. Katan Nemo geminin dışına elektrik vermişti.
Mercanların bol olduğu yere mercan krallığı deniyordu. Burada türlü mercan ağaçları vardı. Burada insan kendine bir servet yapabilir. Gemide beyni kafasından çıkmak üzere olan bir adam vardı. Adam önceden ölmüştü. Onu denizin 200 metre altındaki mercan mezarlığına gömdüler. Mezarın başında mercanlardan oluşan haç işareti vardı. Adam öldükten sonra Dünya ile bağlantısını kesmiş olan Kaptan Nemo çok üzüldü.
Kaptan Nemo Mr. Arrannox’a inci avına çıkmayı teklif etti. Profesör kabul etti. Denizin dibinde bir sürü inci vardı. Renk ,renk, çeşit, çeşit inciler vardı. Kaptan Nemo deniz altı mağarasında Hindistan cevizi büyüklüğünde bir inci gösterdi. Onun şu anki değeri 500000 sterlinden fazlaydı. Onu almadı. Çünkü onun daha büyümesini istiyordu.
Birden köpekbalığı inci toplayan Hint adama saldırdı. Onu kurtarmak için hayatını tehlikeye attı. Köpekbalığı onu öldürmek üzereyken Ned Land köpekbalığını zıpkınla vurdu. Hintli adamı ve incileri topladığı keseyi sandala bıraktılar. Adam onları görünce korktu.
Bir gün Kaptan Nemo Hint Okyanusu’ndan Akdeniz’e bir gün içinde varacağını iddia etti. Profesör Arronnax şaşırdı. Çünkü bu imkansızdı. Kaptan Nemo yaptığı araştırmalarla bir ucu Hint Okyanusundan başlayıp öbür ucu Akdeniz’den çıkan bir tünel bulmuş. Buna Arap Tüneli adını vermiş. O tünelden geçip Akdeniz’e vardılar.
Natilus kayıp olduğu varsayılan Atlantis’in Asya, Avrupa, Libya’nın ötesinde olduğunu biliyordu. Oraya gittiler. Eski Yunanların ilk savaşları orada yapılmış. Yanardağlardan lavlar akıyordu. Fakat oksijen olmadığı için alev çıkmıyordu. Kaptan Nemo başından geçen olayları tek tek yazıyordu. Bu gemide kalan en son kişi tarafından bir şişeye koyup denize atılacak.
Natilus gücünü sağlayan sodyumu denizin altındaki bir kömür madeninden sağlıyor. Adamlar burada kazma kürekle kömür çıkartıyorlar. Burası bir yanardağ ağzıymış. Sodyumu elde etmek için kömürü yaktıklarında yanardağın faaliyete geçtiğini zannediyorlar.
Natilus Sargasso Denizin ‘de dalma denemesi yaptı. Derine indikçe basınç artıyordu. Ned Land balinaları görünce avlamak istiyordu. Kaptan Nemo buna izin vermedi. Çünkü balinaların vahşice öldürülmesine taraftar değildi. İleride kaşalotların balinalara saldırdığını gördü. Natilus kaşalotlara çarparak tamamını öldürüldü . Okyanus kana bulandı.
Natilus güneye gidiyordu. Amacı kimsenin gidemediği Güney Kutbuna gitmekti. Etraf tamimiyle buz kaplıymış. Bir aysberge çarptı. Hasar ciddiydi. Fakat hasar tamir edildi. Ertesi günlerde havasını depoladıktan sonra Güney Kutbunun altına daldı. Buz kayalarının arasına sıkıştı. Ancak iki günlük temiz havaları vardı. Dışarıya çıkıp buzları kırmaktan başka çare yoktu. Fakat bu uzun sürdü. Kaptan kaynar suyla buzların bir bölümünü eritti. Beş gün geçti. Profesör nefessizlikten bayılmak üzereydi. Sonunda buz kütlesi yarıldı. Kaptan Kuzey Kutbuna ‘N’ işaretli bayrağını dikti ve geri döndü.
Ned Land gemiden sıkılmıştı. Sık sık profesörle görüşüp kaçma planları yapıyordu. Yedi tane mürekkep balığı Natilus’a saldırdı. Her biri ikişer ton ağırlığında beş altı kollu canavarlardı. Bir Fransız gemiciyi alarak uzaklaştı. Kaptan Nemo gözyaşlarını tutamadı. Natilus suyun üstünde adeta ceset gibi süzülüyordu.
. 47 derece enlem ,17 derece boylamda deniz dibinde mezarlık gibi bir yer gördü.18.Yüzyılda burada Marseilles (Fransız) gemisi ile Preston (İngiliz ) gemisi savaştı. Savaş sonunda Marsilles gemisi battı. Natilus’a bir İngiliz gemisi saldırdı. Natilus onu mahmuzuyla batıracaktı. Profesör bunu yapmamasını istedi. Fakat Kaptan Burada annesini ,babasını, karısını, ülkesini ,eşini ve çocuklarını kaybettiğini söyledi ve onu batırdı. İnsanlar teker teker denizin dibine batıyorlardı. Kaptan Nemo dayanamayıp hıçkıra hıçkıra ağladı. Ned Land ta her ne pahasına olursa olsun gemiden ayrılıp vatanına dönmek istiyordu.
Kaptan Nemo yaşadığı olaylardan sonra iyice içine çekildi. Ned Land kaçış planları yapıyordu. Natilus korkunç akıntı olarak bilinen Mealstrom’a doğru gidiyordu. O sırada Conseil, Mr. Arronnax ve Ned Land filikada vidaları söküyorlardı. Bir sarsıntı oldu. Filika Natilus’tan ayrıldı. Mr. Arronnax, Conseil ve Ned Land özgürlüklerine kavuştular. Lafonten adasında bir balıkçı kulübesinde kalıyorlardı. Natilus’un akıbeti ise belli değildi. Profesörün tahminine göre Natilus oradan kurtulmuş ; denizlerde intikam peşindeydi.


Denizler Altında 20.000 Fersah Kitap Özeti